• admin
  • 10.12.2025

Yapay Zekâ ile Üretilen İçerikler Çocukları Nasıl Etkiliyor?

Teknolojinin hızına yetişmek artık hepimiz için zor. Fakat bu hızlı değişimden en çok etkilenen grup, hiç kuşkusuz çocuklar. Önceden yalnızca yetişkinleri ilgilendiren dijital yenilikler, bugün çocukların günlük hayatının doğal bir parçası hâline geldi. Yapay zekâ ise bu gelişimin en görünür, en güçlü ve kimi zaman en karmaşık boyutu. Özellikle son yıllarda yapay zekâ ile üretilen videolar, sesler ve görüntüler çocukların karşısına o kadar sık çıkmaya başladı ki, gerçek ile kurgu arasındaki sınır giderek inceldi.

Aslında bu içerikler ilk bakışta masum görünebilir. Bir çizgi film karakterinin farklı bir sesle konuşması ya da yapay zekâ tarafından oluşturulmuş bir animasyon, çocuk için eğlenceli olabilir. Ancak mesele bunun ötesine geçtiğinde, yani içerikler gerçeğe çok benzediğinde, çocukların algısında küçük ama önemli kırılmalar yaşanmaya başlar. Çocuklar, özellikle erken yaşlarda, gördükleri şeylerin gerçek olup olmadığını değerlendirmekte zorlanır. Bir yetişkinin bile ayırt etmekte güçlük çektiği videolar, çocuklar için çok daha yanıltıcı olabilir.

Bu durum, güven duygusunu da etkiler. Çocuğun çok sevdiği bir YouTuber’ın gerçekte söylemediği bir cümleyi bir videoda duyduğunu düşünün. Ya da bir arkadaşının sesinin taklit edildiği sahte bir mesaj aldığını… Böyle bir deneyim, çocuk için yalnızca şaşkınlık yaratmakla kalmaz, aynı zamanda dijital dünyada kime güvenmesi gerektiği konusunda karmaşa yaratır. Dijital güvenlik kavramı, çocukların zihninde zaten yeni yeni şekilleniyorken, yapay zekânın sağladığı bu sınırsız manipülasyon gücü işleri daha da zorlaştırıyor.

Yapay zekâ ile üretilen içeriklerin bir diğer etkisi, çocukların çevrimiçi ortamlarda edindikleri bilgiye olan yaklaşımını şekillendirmesi. Bir video izlediklerinde, bir paylaşım gördüklerinde ya da bir ses kaydı duyduklarında bunun doğru olup olmadığını sorgulamalarını bekliyoruz. Fakat aynı zamanda karşılarına çıkan içeriklerin büyük bir kısmı artık insan eliyle değil, algoritmalar tarafından hazırlanıyor. Bu durum, çocukların “doğru bilgi”ye ulaşma sürecini daha karmaşık hâle getiriyor. Gördükleri şeyin ardında gerçek bir insan olup olmadığını anlamak bile başlı başına bir beceri gerektiriyor.

Yine de yapay zekânın tamamen olumsuz bir noktada durduğunu söylemek doğru olmaz. Doğru kullanıldığında, çocukların yaratıcılığını destekleyen, öğrenme süreçlerini zenginleştiren, merak duygusunu artıran bir araç da olabilir. Sorun, yapay zekânın kendisi değil; çocukların bu teknolojiyle karşı karşıya kalırken nasıl rehberlik edildiğidir. Bir çocuğun yapay zekâ ile oluşturulmuş bir videoyu görüp bunu sorgulaması, ancak ebeveynin ya da öğretmenin onu bu yönde desteklemesiyle mümkün olur.

Bu nedenle çocukların yapay zekâ ile üretilen içeriklere maruz kaldığı bu dönemde en kritik nokta, açıklık ve rehberliktir. Çocuğa gördüğü her içeriğin gerçek olmayabileceğini söylemek, onunla bu içerikleri konuşmak ve güvenli dijital alışkanlıklar geliştirmesine yardımcı olmak çok önemlidir.